unvan endüstrisi – Tıbbiyeli Sözlük
ilk defa ord.prof.dr.tevfik sağlam tarafından dile getirilmiş, yapılan işten çok unvanlara önem verildiğini anlatan durumdur.
paşamız şöyle bir makale yazmış zamanında

unvan endüstrisi
"biz türkler eskiden beri unvan pek düşkünüzdür. osmanlı devletinde askeri rütbelerin yanında bir de mülki rütbeler vardı. bu rütbelerin ne zaman kurulmuş olduğunu bilmiyorum. benim yetiştiğim abdülhamit zamanında protokolde aşağıdan yukarıya şu rütbeler vardı: hamise, rabia, salise, saniye, sınıfısanisi, saniye mütemayizi, üla sınıfısanisi, sınıfıevveli, bala, vezirlik... bunun dışında yine siviller için mirülümera, mirimiran, rumeli beylerbeyi payesi gibi ayrı bir seri, din adamları için başka bir rütbe zinciri vardı. devlet kapısına giren bir memur genel olarak en aşağı rütbeden başlar, ömrü boyunca bu rütbe basamaklarını aşabildiği kadar aşardı.

mülki rütbeler makama mahsus değil şahsi idi. bulunduğu dairenin inhası üzerine padişahın iradesi ile verilirdi. rütbenin yükselmesi çok defa bir usule kaideye bağlı değildi. memurun bazen iktidarına ve çalışmasına ve çok defa iltimasa dayanırdı. sıraya uymadan verilen rütbeler de vardı. mesela padişaha veya bir nazıra damat olan gence birden bala rütbesi, padişahın hoşuna giden bir hafiye bir jurnalciye birden yüksek bir rütbe verildiği görülürdü.

her mülki rütbenin bir de resmi lakabı vardı. mesela rabia rütbesindeki bir adama "fütüvetlu efendi", bir müemayize "izzetlu beyefendi" bir üla sınıfısanisine "saadetlu efendim", üla sınıfıevveli "saadetlu efendim hazretleri", bala'ya "atufetlu efendim hazretleri", vezir ve müşirlere "devletlu efendim hazretleri", sadrazamlara "fahametlu devletlu", sadrazam mazullerine "ülfetlu devletlu", şeyhülislamlara "semahatlu devletlu efendim hazretleri" diye yazılırdı.
...
mülki rütbelerin aylıkla bir münasebeti yoktu. buna göre bir rütbenin sahibine sağladığı şeref bir unvan ve lakap, padişah tarafından verilen bir berat veya ferman, bir de üniformadan ibaretti. böyle olmakla beraber bu rütbeler pek makbuldü ve peşinden koşulur bir nimet sayılırdı. çoğu geçim sıkıntısı içinde bulunan memur aldığı bir rütbe veya nişan ile avunur ve çok defa cehlini ve kudretsizliğini bu unvan ile örttüğünden dolayı pek sevinirdi. devlet de maddi refahını sağlayamadığı için memura rütbe ve nişan dağıtarak onları oyalardı.
...
1908 ihtilalinden (ikinci meşrutiyet) sonra bu rütbeler kökünden kaldırıldı. fakat yüzyıllardan beri mevcut olan şatafatlı unvan hasreti gönüllerden büsbütün çıkmadı. ve son 20-30 yıl içinde tekrar teperek geniş ölçüde arttı. bunun en önemli sebebi fikrimce şudur: türkiye'de bilim ve şahsi meziyet hiçbir zaman geçer akçe olmamıştır. bunun için eskiden olduğu gibi yeni nesiller de şahsi kudret eksikliğini unvan ile kapatmak hevesine düşmüşlerdir... unvan yarışı memleketimizde hızla gelişen adeta bir unvan endüstrisi haline gelmiştir...
....
(makalenin devamında tevfik sağlam, kendi zamanında gözlemlediği kadarıyla profesörlük makamının enflasyona uğradığından meziyetli meziyetsiz birçok profesör olduğundan bahsediyor)
....
(devam ediyor)"buna karşın bilimin ve şahsi meziyetin geçer akça olduğu bir memleketten iki örnek vereyim. fransa'da bundanönceki kuşağın en büyük kalp hastalıkları üstadı dünya şöhretine sahip vaquez, ölümüne pek yakın bir zamana kadar bizdeki doçente karşılık gelen "profesör agrege" olarak kalmıştır. yine fransa'da birkaç yıl önce ölen edouard rist yalnız memleketinin değil dünyanın sayılı verem üstatlarından biri idi. ölünceye kadar doktordan başka hiçbir akademik unvanı yoktu ve bu onun ilmine ve şahsiyetine herkesin derin bir saygı gösterdiği büyük bir otorite olmasına mani olmamıştı..."