alim – Tıbbiyeli Sözlük
bir alanda ileri ihtisas yapmış ve sözü dinlenir hale gelmiş kişi. bazıları öyle noktalara gelir ki, eğitimini aldığı ilimde otorite haline gelir, ona yön verir ve hatta bazen eksik yönlerini giderir, yeni yöntemler geliştirir.



şimdi gelelim bugün sözlükte yayılmaya başlayan islami alimleri küçük görmeye yönelik başlatılmış akıma. yok efendim bu adam şu konuda şöyle saçmalamıştır. yok bu adam bizden daha mı iyi bilecek. biz zeki insanlarız, hele kur'an okuyalım, onlardan daha iyi anlarız. o bize yeter. vs vs.



e şimdi mübarek kardeşlerim sorarım size, bu dini bize getiren nebiye de mi itaat etmeyelim. sahabiler böyle mi davrandılar. sen bize allah kelamını getirdin, hele bize bırakta biz okuyup anlayalım. ilahi mesaj herbirimize özel olarak indi. izin ver anladığımız gibi yaşayalım mı dediler.



hayır, hayır. asla böyle davranmadılar. allah rasulünün hayatını takip ve taklid etmişler. anlamadıklarını sormuşlar, öğrenmişler. ona itaatte kusur etmemeye çalışmışlar. ona en sadık, en itaatkar olan kayınpederi hz ebubekir ise ebubekir sıddık olmuş. allah katında peygamberlerden sonra en değerli kul olmuştur. hal böyle iken gelin allah'a ve rasulüne kulak verelim.



"... resul size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve allah'tan korkun..." (haşr, 59/7)



" benim ümmetimin alimleri, israiloğullarının peygamberleri gibidir."



"alimler benim varisimdir."



bunlar ve nice ilmi ve alimi öven hadisler temel alınarak islam aleminde alimler hep el üstünde tutulmuş, onlara saygı duyulmuştur. edeple ağırlanmış, hürmetle uğurlanmışlardır. en nihayetinde bu insanlar dinin toplumda diri kalmasına, peygamber efendimizin sünnetinin unutulmamasına hizmet ediyorlardı. allah onların hayat rotasına öyle bir yol çiziyordu ki, çocukluklarından itibaren buna yönelik eğitim alıyorlar ve bütün çabaları ümmet adına, islam adına oluyordu. insanlar içtima-i hayatlarına devam edip aile, iş, arkadaş, akraba ilişkileri doğrultusunda hayatlarını sürdürürken, bu insanlar kendilerini bu yola vakfetmişlerdi. Toplumdaki rolleri vefat etmiş olan yüce nebi'nin kendi zamanındaki rolü gibiydi. o(s.a.v.)'na getirilmiş olanı nesilden nesile aktarmak, toplumda ve dahi dünya insanlarında farkındalık oluşturmak, bu ilimlere karşı ilgi uyandırmak ve dini en güzel şekliyle temsil etmek. işte o güzel insanın yüzü suyu hürmetine ilim ehlinden olanlara islami çevrelerde hep büyük bir ilgi olmuştur. zaman içerisinde bu ilgiyi suistimal edenler elbet oldu. bilgisini ve nüfuzunu yanlış işlere kullananlar oldu. bunu istemeyerek yapanlar olduğu gibi, kasıtlı olarak yapan münafıklarda oldu. tıpkı asr-ı saadette dahi peygambere göz göre göre yalan söyleyen münafıklar olduğu gibi...



lakin allah'a şükür ki ümmet ekseriyetle bu adamlara itimat etmemiş, yolundan gitmemiştir. yahut kendini kandıranları farkedince onlardan yüz çevirmiş, istisnai örneklere bakıp da islama en büyük hizmetle meşgul olan ilim ehline saygısını yitirmemiştir.



nasıl ki her insanın sağlıklı yaşamak için yapması gerekenleri okuması, öğrenmesi ve bunları uygulaması gerekiyor. aynen öyle de her müslümanın dini sorumluluklarını öğrenmesi, bunun için araştırması, okuması ve bunları uygulaması gerek. nasıl sağlığı için okuyan araştıran her insan bir doktor seviyesinde olamıyor çünkü asli yolu bu değil, aynen öyle de her okumuş, araştırmış bilinçli müslüman da bir islam alimi olamıyor.



Alimlere bu şekilde sert karşı çıkan insanlar gözümde şunu canlandırıyor: "doktora ne gerek var kardeşim. Bak işte bizim ayşe teyzeyi sakat bıraktılar. Güven olmaz bunlara. Hem bak bizim hatice ablanın da karnı ağrıyormuş. Şu ottan hergün çayına bir tutam atmış. iyileşmiş. Ben de aynını yapacağım. Doktorlar sürekli para derdinde. Ufak bir şeye ameliyat diyorlar. Neme lazım." Bakınız bu insan ne kadar tanıdık geldi değil mi? Halbuki bu işin içinde olan bizler hata ettiğini anında farkediyoruz. Hem tıbba güvenmeyerek. Hem çevredeki birkaç örnekle tüm doktorları aynı kefeye koyarak. Hem birbirine benzer her hastalığın tedavisinin aynı olacağını düşünerek. Vs vs. İşte burada ümmetin fikir önderlerine yaşadığınız, duyduğunuz bir kaç hadiseden dolayı böyle öfkeyle bakmanız bana bu örnekteki insanları anımsatıyor. Alim diyoruz. Yani islami her konuda bilgili. İslam ilimlerini öğrenmiş. Hadis, fıkıh, kelam, usül, tefsir ve daha 9 farklı ilmi tahsil etmiş. Belki kur'anı hıfz etmiş. Kendisine herhangi bir konuda soru sorulabilir, ciddi meselelerde fikrine danışılabilir insan...



hele okuduğu ayetlere mana yüklemek, kendince anlamak gibi şeylerden bahsedilmiş. insan bu konuları neresinden tutsa elinde kalıyor. Ben sadece tek bir tarafından ele alayım. Günümüzde yanlış bir şekilde çeviriye meal deniliyor. Eğer islamı anlamak için kur'an yeter derken ki kastınız o meallerse iyi bilin onkar kuru birer çevirim ve o haliyle içerisinde çelişkiler olan bir kaynak. Hem de yazarının niyetine göre bazılarında kasten yanlış çeviriler mevcut. Sadece bunu okuyarak ateist olanlara şaşmamalı. Ve hatta anlayışla karşılıyorum çünkü ben de bu çizgiye çok defa geldim ilk meal okuduğum dönemlerde. Çünkü insan bir noktadan sonra anlamadığı şeyler üst üste gelmeye başladıkça ilginç duygular yaşamaya başlıyor. Bir de bu meseleleri iyi niyeti elden bırakıp ya yıllarca kandırıldım mı öfkesiyle araştırmadan ele alınca ortaya çıkan sonuç beni şaşırtmıyor. Halbuki meal bir alim elinden çıkan, ayetin öncesi ve sonrasını aktaran, maksadını ifade eden yani doyurucu şekilde kur'an-ı öğrenmeyi sağlayan kaynaklardır. Aslına bakılırsa bunun şu anki karşılığı tefsirlerdir. Ve evet tefsir size yeter. Çünkü saydığımız tüm ilimlerin suyunun sıkılmış halidir tefsir. İçerisinde çeviri, nüzul sebebi, hangi meselelerde bu o ayetle hareket edildiği, o ayetin hükmünü kaldıran başka ayet olup olmadığı vs. Kısaca her konuyu kapsar ve zaten o sebepten ciltlerce olur.



Ciltlerce olan bu tefsirlerin tefekkürü elden bırakarak sadece okunması dahi çok uzun zaman alırken, alimlere gerek yok demek kendini de aslında çok büyük bir yükün altına sokmak demektir. Herkese bir islam alimi kadar islamla münasebet ihtiyacı doğurur ki o vakit başka meselelerde geri kalan bir toplum olmak kaçınılmaz olur. Alimin zaten bana göre en önemli rolü budur. Kendi hayatını ortaya koyarak toplumu bu büyük yükten kurtarır ve sohbetler ve kitaplar ve soru cevap şeklinde herkesin ihtiyacına göre gereken bilgiye ulaşmasını sağlar.



Şimdi benim canım kardeşim. Sadece bir çeviri okuyarak, başkasına ihtiyacın olmadan bu dini anlayabileceğini, hayatına tatbik edebileceğini düşünüyorsan hiç durma yollar senin. Ama sana göre akılsız davranan ben, bu işi ehline bırakmayı ve onun yolundan gitmeyi daha uygun ve faydalı görüyorum. Aklıma takılan, soru olarak gelen, çelişki de kaldığım durumları da ulaşabildiğim kaynaklardan araştırıyor ve kendimce teyit ediyorum. Ki her seferinde bu alimlere itiraz ettiğim noktalarda araştırmalarım sonunda haksız olduğumu görüyor hatta çoğunda yanlış anlamış olduğumu farkediyorum. Ha bir de kardeşim sana bir örnek vereyim,



Hz Ömer kur'an-ı kerime tümüyle anlamayı ve hayatına tatbik etmeye karar verir. Va sadece bakara suresini tam manasıyla anlayıp, yaşaması için 10 sene çabalar.



Velhasıl islam çok ayrıntılı bir yaşam rehberidir. Bu nedenle yüzde yüzlük bir durum yerine mizan vardır. Faydalı işlerin zararlı olanlardan fazla olmasına bakılır. Herkes kendine göre bir noktasına tutunur ve yıldız gibi parlar. Allah rasulü her noktada yıldız olmuş ve bu konuda kendisi şunu söylemiştir.



"Hud suresi beni yaşlandırdı." Hud suresinde o mübareği bu kadar yıpratan ayetse ;

"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" dur.



Lütfen bu yola hizmet eden alimlerimize hakarete varan söylemlerden uzak duralım. Eleştiri herkes için geçerlidir ama iyi niyeti elden bırakıp peşin hükümlü olan arkadaşlar beni ziyadesiyle üzdüler.



Edit: ey peşinen malignleyen yüce şahsiyet. Daha yazar olarak ben gözden geçirme okumamı tamamlamadan eksiyi bastığına göre derdin okumak, anlamak değil. Taraf tutmak. Eyvallah. Ben alimler ve allah dostlarının yanındayım o vakit. Ve evet allah'ın bana gösterdiği yöntemle sana diyorum ki:



" senin yolun sana, benim yolum bana."
Kısaca ilim sahibi olan demektir. Kelime Sadece din adamları ile özdeşleşmesine rağmen aslında öyle değildir. Eski dilimizde gayet bilgili insanlar içinde kullanılmaktaydı.
Üşenilen yazıyı yazmış arkadaş, tebrikler. Seri malign alışkanlık yaptı galiba ya da birşeyler gözlerinizi kör etmiş olmalı. Kim bilir belki de artık kulaklarınıza ağırlıklar, gözlerinize perdeler inmiştir.
Dünya alimler Birliği Başkanı :Yusuf el-karadvi dir. El-ezheri birincilikle bitirmiştir.2008 ilk 100 entelektüel listesinde 3.sıradadır. Müslüman kardeşler partisinin devrilmesiyle interpol 2014 de yakalama kararı çıkarmış. Kendisi yakın zamanda ülkemize destek için Konya meydanındaki demokrasi nöbetine de katılmış.

Öncelikli meseleler fıkhı adlı kitabını şiddetle tavsiye ediyorum.
ülkemizde alim diyince akla ilk hacı hoca gelir çünkü yıllarda yobaz ve gerici insanların sözüyle hareket etti bu millet.. umarım bir gün bilim ve ilim alimleride çıkar ülkemizdn
Üç anlamı vardır.
1-bilim insanı, fen, bilim yapan kimse anlamına gelebilecek eski dilde sözcük. Eğer Arap lisanından dilimize geçmiş olan “ilim” sözcüğünden kasıt pozitif bilimler ise bu anlama gelebilir, fakat kullanımı eski ve bilimadamı veya bilim insanı gibi kavramlara göre azalmıştır. Bu anlamı yerine gelen yeni sözcükler nedeniyle biraz eskimiştir.
2-Türk imparatorluk devrinin yarısından itibaren, sonuna ve çöküş dönemine kadar yönetimde parazitlik yapmış İstanbul’da Şeyhülislam idaresindeki ulema sınıfı üyelerinden her birine verilen bir ad.
3-kırsal Anadolu’da “(sözde) geleneksel medrese eğitimi” denilen feodalite düzeninin en uslanmaz ruhban sınıfını teşkil eden, dünyanın en basit aldatma yolu ile cehaleti iyi sömüren düzen bozucu, arsız bir toplumsal bir asalak güruhunun, halkı kandırma adına yola çıktığı sahtekarlığını gizlemek adına ardına sığındığı kavram. Zamanında Genellikle tarikatlar halinde örgütlenerek cumhuriyet devrimlerine karşı çıkmışlardır. İngilizce deyimi ile “self-designated” yani “kendi kendini ilan ettirmiş” olan bu alimler toplumun en çukur kesimini temsil ederler. Halen de farklı adlar altında ülkemizde mevcutlardır.
“Alimleri astılar, hebele hübele, ühüüü, bize şapka giydirdiler, siperinden dolayı namaz kılamıyok” diye çığırtkanlık yapan kesimin “alimleri” işte bu alimlerdir. Bu alimler bozguncu, düşmanlık taslayıcı, içi kin ve nefret dolu, kamplaştırıcı, ulusal hissiyattan yoksun, insani değerleri gelişmemiş, medeniyetten nasibini almamış, fitne fesat düşünceli, bakışlarında bin bir uğursuzluk olan, içinden kötülük akan insanlardır. Kendileri gibi olanları da mıknatıs gibi çekerler. Bu tiplemeye bir başka örnek de Kemal Sunal’ın başrolünü oynadığı üç kağıtçı filminde köy halkını peşine takarak yağmur duasına çıkan “yağmur senin yüzünden yağmıyor zındık, kafir” diyen bir hoca karakteri vardı, hatırlarsınız. O da bu “alim”lerden birinin tiplemesidir.