çocukluğumuzda sevindiğimiz özel zamanlar – Tıbbiyeli Sözlük
Bayram sabahlarında babam namazdan elinde uçan balonla gelirdi eve her zaman.uyandığımda yatağımın üstünde olurdu o balon hep.çocukluğumun en değerli hatıralarındandır.uçan balon görmek beni çok mutlu eder bu yüzden.hep keşke biri bana uçan balonla gelse derim
İlkokul birinci sınıftaydım, ders arasında bahçede oyun oynuyorum, öğretmenim beni yanına çağırdı, elimi tut dedi. Ben de tutunca avucunda bir şey olduğunu fark ettim. Evet kestaneyi ilk kez o an yediğim doğrudur.
yaz tatillerinde köye gitmekti benim için...

ilkokula kadar büyüdüğüm köyü nasıl özlemem ki...

o köy evinin içi yazın öyle serin olurdu ki...o evde öğle uykusunun bile tadı başkaydı...

kocaman bir avlusu vardı,

can eriği ağacının dibinde küçük bir çeşme...düşünün ki böyle ince düsünceli bir köylüydü benim dedem. hem içenleri ferahlatır hem can eriğinin köklerine can suyu olurdu o çeşmenin suyu...

kömürlük, odunluk, ahır, tandırlık...küçük birer kulubeydiler avluya serpiştirilmiş...

ve her birinin bitişiginde bir meyve ağacı...

tahta merdivenleri dayayıp çıkardık çatılara...dedem torunlar gelmeden dalından toplamazdı meyveleri...dalından yemek daha tatlıdır, torunlar yesin diye...

en sevdigim de odunluğun çatısına çıkıp beyaz kiraz yemekti.

o kirazı bilenler bilir, beyaz olduğuna aldanmayın, sonradan pembeleşir ve tadı bal gibidir...

yine o çatı tam köy yoluna bakardı, bir de ta karşıdaki dağlara...kuzenimle uyurduk orada esintiye karşı, dağlara karşı...kiraz ağacının gölgesinde...



daha ne güzellikler vardı köyümüzde...hepsini anlatmaya kalksam okumaya tenezzül etmezsiniz.yalan yok ben de etmem.



ne diyordum;



işte hayatımın en özel, en değerli zamanları köydeki anılarımdı.

şimdi dedem yok. o agaçların bir kısmı kurudu. kimse dedem kadar iyi bakamadı onlara...

odunluğun çatısından artık köy yolu da görünmüyor, uzanıp uyumak ise mümkün değil.

çünkü odunluk da yok artık, yıkıldı.

hem yıkılmasa da köy yolu görünmezdi artık, birkaç densiz bina dikti etrafa, o güzelim manzarayı kapattı.

köy öyle yoğun göç verdi ki eski neşesi, sokakta çocukların cıvıltıları kalmadı...

kapı eşiklerinde oturup dertleşen köylü kadınlardan eser yok...

çocukluk arkadaslarım uçup gitmiş...

hiçbir şey eskisi gibi değil orada...hiçbir şey...
sokakta hiç araba yokken çift kale maç yapılan zamanlar.



iki kale arası maksimum mesafe ayarlanır, 11 adımlık kaleler kurulur, bir orta yuvarlak belirlenir, fifa'nın ve sokakta oynamanın getirmiş olduğu oyun kuralları maç öncesi harmanlanıp ciddiyetle maça başlanırdı. bir de maçı izleyen 3-5 büyüğünüz varsa etrafta el clasico bile sönük kalırdı bu maçın yanında. yıllar geçti, haliyle oyuncu değişiklikleri oldu, şimdi yine çocuklar oynuyor, ben de arada maça maydanoz olarak balkonda tus'a çalışıyorum, yaşlanmışız sanki dostlar.



- şiiişt gençler gol değil, kalecinin eline vurdu, ben gördüm!
Nedendir bilmem poğaça böreğe olan sevdamdan herhalde; misafirliğe gidileceğini öğrendiğimde çok mutlu olurdum. Malum akşam gelene kadar aklımdan çıkmaz o misafirliğe gidene kadar o mutluluğu taşırdım üzerimde.

Misafirlikte çoluk çocuk azıttığım da yoktu oturur büyüklerin muhabbetlerini dinlerdim uslu uslu. Beni mutlu eden şey kesinlikle yediklerimdi. Karnım şiş hafif buruk eve dönerken bir sonraki daveti dört gözle beklerdim.
Ramazan bayramlarında bizim tabirimizle şeker bayramında çikolata yenmeyeceğine inandığım için gizli gizli çikolata yeyip aferin bana demek