en çok beğendiğiniz kitap kesiti – Tıbbiyeli Sözlük
Pietra, Nash'in yanındaki iskemleye oturdu. "Neden insanoğlu kendisini çok özel hisseder?" diye sordu Nash.



Pietra hiçbir şey söylemedi.



"Bu gezegenin, yok hayır güneş sisteminin beynimizin kavrayamayacağı kadar küçük olduğu gerçeğini unut. Şöyle diyelim. Farz et ki çok geniş bir plajdasın. Eline minicik bir kum tanesi alıyorsun. Sadece bir tane. Sonra baştan sona göz alabildiğine bütün plaja bakıyorsun. Sence güneş sistemimizin bütün evrende bir kum tanesi kadar küçük mü?"



"Bilmiyorum."



"Bilseydin yanlış cevap verecektin zaten. Çok çok çok ama çok fazla küçük. Bir de şunu dene: hala o küçük kum tanesinin avucunda olduğunu düşün. Bir de sadece o plajı değil, gezegenimizin her tarafındaki plajları düşün. Hepsini. California'dan Miami'ye, Florida'ya, Hint Okyanusu'na, Hint Okyanusu'ndan Afrika Sahillerine. Bütün bu plajlardaki kumu düşün ve şimdi hala elinde tuttuğun kum taneciğine bak ve sonra da yine bütün güneş sistemini -gezegenimizi unut- düşün. Düşünebiliyor musun? O güneş sistemi evrenin geri kalanıyla karşılaştırıldığında o kadar ana o kadar küçük ki. Aslında ne kadar önemsiz olduğumuzu anlayabiliyor musun böylece?"



Pietra hiçbir şey demedi.



"Şimdi biraz bütün bunları unut," diye devam etti Nash. "Çünkü biz bu yeryüzünde dahi çok önemsiz varlıklarız. Bu tezi de yeryüzüne taşıyalım şimdi tamam mı?"



Pietra başıyla onayladı.



"Dinozorların bu gezegende insanlardan daha fazla yürüdüğünü biliyor musun?"



"Evet."



"Ama hepsi bu değil. Bu, biz insanların aslında hiç de özel olmadığımızı gösteren şeylerden biri. Bu çok ama çok küçük gezegende dahi uzun zaman kral olamamışız. Dinozorların buu gezegende bulunma süresinin bizden ne kadar fazla olduğunu biliyor musun? İki katı mı? Beş katı mı? On katı mı?"



Pietra ona baktı. "Bilmiyorum."



"Kırk dört bin kez daha fazla."



Söylediği şeye kendini kaptırmış elleriyle garip hareketler yapıyordu. "Bir düşün. Kırk dört bin kez daha fazla. Her bir gün için 120 yıl eder. İnsanın aklı almıyor. Sence biz onlar kadar neslimizi sürdürebilir miyiz?"



"Hayır." dedi.



Nash arkasına dayandı. "Biz birer hiçiz. İnsanoğlu bir hiç. Ama nedense kendimizi çok özel hissediyoruz. Kendimizi bir şey zannedip Tanrı'nın gözdesi filan olduğumuzu düşünüyoruz. Çok komik."



**Harlan Coben - Asla Vazgeçme
***son***

edit: eski kitaplarda nedense bu vardı. eski filimlerde de bu vardı. harbi bu niye vardı?
Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra. (bkz:çavdar tarlasında çocuklar)(bkz:j. d. salinger)
"Senin gezegenindeki insanlar tek bir bahçeye beş bin gül dikiyorlar ama yine de aradıklarını bulamıyorlar." dedi. "Evet bulamıyorlar." diye cevapladım onu. "Halbuki aradıkları tek bir gülde veya bir yudum suda olabilir." "haklısın." dedim. Bunun üzerine küçük prens şöyle dedi; "ama gözler gerçeği göremez ki, yüreğiyle aramalı insan." (bkz:küçük prens)



Edit: imla
Dünyanın ruhu insanlarin mutluluğuyla beslenir.ya da mutsuzluklariyla, arzuyla, kiskanclikla.kendi kişisel menkibesini gerçekleştirmek insanlarin biricik gerçek yükümlülüğüdür.her şey bir ve tek şeydir.ve bir şey istedigin zaman, bütün evren arzunun gerçekleşmesi için işbirliği yapar.

Paulo coelho / simyacı
Bütün hakikatler bize karşıdır.Ama yaşamaya devam ederiz çünkü onları oldukları gibi kabulleniriz, çünkü onlardan sonuç çıkarmayı redderiz.Astronominin,biyolojinin öğrettiklerinin tek bir sonucunu-davranışıyla-yansıtacak ve yıldız uzaklıklarıyla tabiat olayları karşısında tevazu ve isyan kararı duyarak yatağından çıkmama kararı alacak kişi nerdedir?Gerçekdışılığımızın besbelliliğine yenilmiş bir gurur hiç olmuş mudur*?Ve sonsuz içinde her fiil gülünç olduğu için kim artık hiç bir şey yapamayacak kadar cüretkar davranmıştır?Bilimler hiçliğimizi ispat eder.Ama bundan son dersi kim çıkarmıştır.Kim,bütünsel tembeliğin kahramanı olmuştur?Hiç kimse kollarını kavuşturmaz,tembelken dahi karınca ve arılardan daha telaşlıyızdır.Halbuki bir karınca,bir arı-bir fikrin mucizesi ya da tekillik eylemiyle-yuva veya kovanında tecrit olabilseydi,zahmetlerinin manzarasını dışarıdan seyretseydi,gayretinde hala inat eder miydi?

Yalnızca akılcı hayvan kendi felsefesinden hiç bir şey öğrenememiştir.Kendini ayrı tutar;bununla birlikte görünürde işe yarar gerçekte hükümsüz olan tüm hatalarında ısrar eder.

İnsanlığın fiil yanılsamasından azade olması için çok geçtir....

Emil Michel cioran -çürümenin kitabı