geceye bir şiir bırak – Tıbbiyeli Sözlük
duygu yüklü olması gereken şiirlerdir. bir örnek:



kalktı göç eyledi avşar elleri,

ağır ağır giden eller bizimdir

arap atlar yakın eder ırağı,

yüce dağdan aşan yollar bizimdir

belimizde kılıcımız kirmani,

taşı deler mızrağımızın temreni

hakkımızda devlet etmiş fermanı,

ferman padişahın, dağlar bizimdir

dadaloğlu'm bir gün kavga kurulur,

öter tüfek davlumbazlar vurulur

nice koçyiğitler yere serilir

ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.
Hangi renk ile kirlettim ruhumu büyürken
Lacivert gibi bir telaşlı mıydım acaba geceye kavuşmak için?
Yoksa portakal renkli bir öğlen güneşi miydi içimi ısıtan günahlar
Yeşilli kahveli suç tohumları ile mi büyüdü
Asabi rüzgarlara başını yaslayan çiçeklerim
Bir çocuğun dizindeki morluk olsun tüm acım
Karışsın sarı ile yeşil,mor ile kırmızı
Yatağına girmeden önce ruhunu askısına asarken
Üzerindeki renkler yediklerinden dökülenlerin izi mi yoksa çocuk?
Kırmızı;sinirle karşısındakini düşünmeden bağıran bir insan
Vişnenin tadını almaya çalışırken çekirdeği mi yuttun?
Siyah;suçlu,saklı,pişman,berelenmiş
Gizlice oynadığın parkta seni yerlere mi ittiler?
Beyaz;esas giysindi değil mi çocuk
Renkler geldikçe yok olan eski bir giysi artık dolabında
Beyaz,bembeyaz

-Oddball
Günlerin rengine boyanan gözler var etrafımızda

Hangi renk olacağını kestiremediğimiz bakışlar

Bazen değer görmeyen

Bazen de rengin derinliğinde korkmasından belli !

Tüm mal varlığı bir fırça ve kendisi

Başlıyor boyamaya

Gözlerinden ziyade gökyüzünü boyamanın daha az yorucu olduğunu düşünerek başlıyor o günkü rengi boyamaya ...

#psikopatmartı
ANLAR

Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,

İkincisinde, daha çok hata yapardım.

Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.

Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,

Çok az şeyi

Ciddiyetle yapardım.

Temizlik sorun bile olmazdı asla.

Daha çok riske girerdim.

Seyahat ederdim daha fazla.

Daha çok güneş doğuşu izler,

Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.

Görmediğim bir çok yere giderdim.

Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.

Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.

Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.

Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.

Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.

Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.

Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,

Gitmeyen insanlardandım ben.

Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.

Eğer yeniden başlayabilseydim,

İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.

Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.

Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,

Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.

Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...

Ölüyorum...



Jorge Luis BORGES
ne zaman gözlerine dalıp gitsem, sonu ya vurgun ya boğulmak.

ne güzel şey sende yok olup, senle var olmak.
“Ya siz,

Nasıl bilirdiniz çocukluğunuzu ey cemaat?

Nasıldı

Öldürdüğünüz birinin cenaze namazını kılmak?”
"o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,

arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer. "

(bkz:eğer)
Seni dağladılar, değil mi kalbim,

Her yanın, içi su dolu kabarcık.

Bulunmaz bu halden anlar bir ilim;

Akıl yırtık çuval, sökük dağarcık.



Sensin gökten gelen oklara hedef;

Oyası ateşle işlenen gergef.

Çekme üç beş günlük dünyaya esef!

Dayan kalbim üç beş nefes kadarcık!
Her okuduğumda başka bir anlatılmak istenen bulduğum bu şiiri bırakıyorum bu gece. Yavaşça okuyunuz.

öndeyiş
dizlerim kesiliyor zehirli kemanların
kanıma karışan kimyasal nefesiyle
ölüm beni çağırıyor en sevecen sesiyle
bütün batık gemilerin yattığı yere

ey doğmamış çocuklarım
ey nietzsche
daha bir net görüyorum yüzlerinizi
gözlerim körleştikçe

1
en güzel çocuklar doğmamış çocuklardır
onları o tutkulu büyük aşklar yaratır
o tutkulu büyük aşklar ki fırtınalarla
kısacık kavuşmalar uzun ayrılmalarla
balta girmemiş yalnızlıklarla
sevişerek yaşanır

sizler ki en güzel çocuklarımsınız
o büyük aşklar kadar haklı ve imkânsızsınız

sarışın alevlerle rüzgârları deli eden kucak kucak saçlarını anneniz
ne yüzden kısalttıysa
sahihlik ne yüzden tedavülden kalktıysa
bütün iyi edebiyat üç bin yıldır ne yüzden hep bir hüznü anlattıysa
siz çocuklarım
siz o yüzden doğmadınız

sizler ki en güzel çocuklarımsınız
sırf gözlerim kapalıyken görüyorum sizleri
o büyük aşklar kadar haklı ve imkânsızsınız

2
güneşin doğmadığı o nursuz sokaklarda dolaşmak zorundaydım
annenize oralarda rastlayacaktım
etraf cinnet kokuyordu erkekler dövüşüyor kadınlar korkuyordu
çaresiz ve ceketsiz kaçak çocuklar
sağanak yağmurlarda kedilerle birlikte ıslanıyordu
cumartesi akşamları fırınların önünde kuyruklar oluyordu

bir göktaşı gibi apansız çıkagelip hayatıma girdiğinde
annenizin yüzünden o bembeyaz suçsuzluk daha kazınmamıştı
kentteki takvimlerin uğursuz kehaneti henüz haklı çıkmamıştı

ben uzak bir denizden yeni döndüğüm için kendime çok benziyordum
kristal bir kadehten yudumlamak yerine
hayatın özsuyunu tas tas içmek istiyordum

annenize gelince nerde bir ayna görse
oturup yüzündeki o güzelim suçsuzluğu örtbas etmek istiyordu
bir makyaj hilesiyle ve ödünç mimiklerle

hava tahmin raporları hiç umut vermiyordu
gökten kükürt ve ateş yağacak deniyordu
altı irinle dolu kocaman bir yaranın kabuğunu andıran kentin çopur yüzeyinde
aşklar barınmak için pastoral bir leke aranıyordu

3
anneniz güzeldi
bu günahlı gezegende var olması mümkün olan en mesut tesadüfe
borçlanarak bulduğum o bembeyaz güzelliği sanki düşseldi

bilirdim ki seraptı ona dokunduğumda kaybolmayışı
bilirdim ki aslolan olmayışıydı var olmayışı

tarih onun yokluğuydu yokluğu ki somut koca bir taştı
ne zaman kapasam dışardaki zamanın yürüyen gerçekliğine
gözlerimin yeminli kapılarını
bilirdim ki o koca taş hep yeniden yuvarlanıp kapıları kıracaktı
bilirdim ki tarih'in çiçek bozuğu yüzü her defasında
mağaramda açtığı o gedikten içeri arsız arsız bakacaktı

anneniz güzeldi
dramatik güzelliği,
nice kentlere girmiş ve girdiği her kentin
burcundan bayrağını göğünden mehtabını indirmiş
bir haçlı ordusunun bütün günahlarına sebep olmaya
tek başına yeterdi

anneniz güzeldi
elini tuttum ve
nice yazlardan nice nazlardan sonra
o kötü eve
benimle geldi

4
kara kadife bir pelerin gibi
kuşandığı gecenin eteklerini
ardından sürükleyerek
koynunda dramatik tehlikeler gizleyerek
en imkânsız saatlerde gelirdi bana
ve rüyama girer gibi girerdi
daracık yatağıma

ama bilirdim
bütün sevme gücüyle benimken bile
gövdemi tırmalar ve ısırırken
göğsümün kafesinde uyuklayan hayvanı
dürtüp kızıştırırken bile
kanımda hızlanan elektrikle
içime yıldırımlar düşerken
kollarımda devinen şey çıplak gerçekken

bilirdim ki seraptı ona dokunduğumda kaybolmayışı
bilirdim ki aslolan olmayışıydı var olmayışı

5
"gerçek"
bir patates gibi dümdüz
açık anlaşılır ve netti
plastik güller ve elastik gönüller çağında hayat
protein demekti
melâlin her türlüsüne
cerrahi müdahale gerekti

duyguları mikroplarla birlikte kapı dışarı edip
hayatı uzunca bir ameliyat seansıymış gibi yaşayan
ve başkalarının hayatından başka kaybedecek şeyi olmayan
bir takım cerrahlara teslim oldu anneniz

kasıklarındaki açlığı aşk yerine dana etli yahniyle
doyurabilsin
ve patates suratlı gürbüz çocuklar
doğurabilsin diye
saplanmış bir dikeni çıkarıp atar gibi
bu çağdışı romansı hayatından atıverdi
o bembeyaz suçsuzluğu yüzünden
bir daha nüksetmemek üzere
neşterle kazıtıverdi

ey doğmamış çocuklarım
sizi anneniz intihar etti
siz arkaik aynaları örten tozlar altında taammüden unutulmuş
o büyük aşklar kadar güzel ve imkânsızdınız
o patates suratlılar doğsunlar diye
doğamadınız

-sondeyiş
ne söylenebilir artık
her şey patates gibi dümdüz
ve yalınsa
tüm sorular sorulmuş cevaplar alınmışsa
sesler ve görüntüler haklıysa
yani formüller ve takvim her şeyi açıklıyorsa
bütün evetler evet ve hayırlar hayırsa

ne söylenebilir artık
"seni seviyorum"lar "beraber ölelim"ler
göz yaşıyla ıslanmış karanfilli mendiller
intiharlar ve haplar ve kan tükürmeler
ve pembe cinayetler ve beyaz porselenler
madem ki eskidiler
madem ki öpüşürken bile gözlerini kapamıyor hiç kimse

madem ki herkes böylesine tetikte
ödün vermez ve uyanık
ne söylenebilir artık

ey doğmamış çocuklarım
bunca bilgisayar ve tanksavar arasında
yeryüzünün bu en çılgın macerasında
elbetle yeriniz olmayacaktı
bizler bu kalın kabuklarımızla
sizler gibi bir incelik yaratamazdık

ne söylenebilir artık
elveda çocuklarım
elveda o bir anlık
ya da hiç olmamış saflık
Biraz yorgunum, kavgaları birikiyor insanın!

Her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla!

Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde!

Kac yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!

Belki kırklarımdayım belki otuzlarımda!

Belki de doksan sene yuvarlandim bu dunyanin sirtinda!

Hic bilmiyorum! Hayat taviz vermedigi hizi ve kavgasiyla akip gidiyor!

Baharin rahiyasindan akip cosan ciceklerle hatirliyorum lise yillarimizi!

Kimimize kis, kimimize bahar olup caniyla degen babalarimizi!

Bu memlekette insanlar belki de en cok baba sancisiyla inliyor, en cok baba deyince aklimiza gelir cocuklugumuz!

Mazinin araladigi perdeden siziyor eski gunler!

Onlarla kavgali onlarla sevdali oldugumuz!

En cok baba yoklugunun husraniyla kiziyormus zaman ayriligin yarasini!"