Gustave Flaubert'in beş yılda yazdığı roman, edebi gerçekçilik akımının ilk ve en önemli eserleri arasında sayılıyormuş. Yıllar önce katıldığım kitap yarışmasında Said Türkoğlu'nun Yazarlık Ağacı kitabını hediye etmişlerdi. Orada Flaubert'in bir paragrafı yazabilmek için defalarca uğraştığını okumuştum. Hatta o paragraf olduğu gibi aklımda kaldı. Şimdi verilen çabayı okusam o kadar büyüleyici gelmez sanırım, çünkü bir şairin dizeye uyan kelimeyi günlerce aradığını falan da biliyorum. O zamanlar yazarlık vasfına sahipsen bir kere yazıyorsun oluyor zannediyordum herhalde. Bu yüzden kitap gözümde büyüdü, ben de büyüyünce okumak için ertedim. Kısmet bugünlereymiş.
Madam Bovary, Emma, genel itibariyle insanlarda bulunan tatminsizliğin, daha iyi şartlara layık olduğunu düşünmelerin fazla cesaretli olan örneği. Kendi kişiliğinin yoluna gitti roman boyunca, kocasına olan tiksintisine hak vermedim ama zaten onun hayranlık duyduğu diğer insanlar da belli bir süre layık olabildiler ona. Günümüzde ilişkilerdeki tatminsizlikler de böyle. Biriyle yola çıkmadan önce o yolu bir güzel kuruyoruz kafamızda, yaşanacak olan duyguları hissediyoruz önceden ki bütün bu oluşturulan taslaklar sosyal medyada gördüğümüz şeylerden çalıntı. Daha sonra ise hayal kırıklığı ve ruhumuzda kalan, artık daha zor doldurulacak olan bir boşluk kalıyor bize. İşi çığırından çıkaranlara da örnek var kitapta: ! Zira zevkler, adeta okul bahçesindeki öğrenciler gibi kalbinin üstünde tepinmiş ve onu, o kadar çok ezmişlerdi ki artık orada hiçbir yeşillik yetişmiyordu.'
Emma ise okuyarak ihtiyaç duymaya başlıyor bazı duygulara. Flaubert'in edebi gerçekçiliğin akımını temsil etmesi gayet yerinde yani. Emma'nın okuduğu kitapları şöyle özetliyor:
'Bu kitaplar, aşklar, aşıklar, sevgililer, tenha köşede bayılan, haksızlığa uğramış kadınlarla; endişe yaratan karanlık ormanlar, kalp çarpıntıları, yeminler, gözyaşları ve hıçkırıklar, öpücükler, mehtapta yapılan sandal sefaları, küçük koyularda dinlenilen bülbüllerin yanı sıra aslanlar gibi mert; kuzular gibi uysal; hiç kimsenin olmadı kadar erdemli; her zaman şık, yakışıklı ve seller gibi gözyaşı akıtan beylerle doludur.'
Emma da arar böyle bir bey, ben de arıyorum tabii ki yalan olmasın, daha sonra hem ruhu hem de maddi durumu karmakarışık olur.
Bir de eczacı ile rahibin konuşmalarını atlamamak gerekir. Sonunda Flaubert dini ve ahlaki duygulara ters düşen bir roman yazmakla yargılanır. Beraat eder güçlü bir savunmayla.
Madam Bovary, Emma, genel itibariyle insanlarda bulunan tatminsizliğin, daha iyi şartlara layık olduğunu düşünmelerin fazla cesaretli olan örneği. Kendi kişiliğinin yoluna gitti roman boyunca, kocasına olan tiksintisine hak vermedim ama zaten onun hayranlık duyduğu diğer insanlar da belli bir süre layık olabildiler ona. Günümüzde ilişkilerdeki tatminsizlikler de böyle. Biriyle yola çıkmadan önce o yolu bir güzel kuruyoruz kafamızda, yaşanacak olan duyguları hissediyoruz önceden ki bütün bu oluşturulan taslaklar sosyal medyada gördüğümüz şeylerden çalıntı. Daha sonra ise hayal kırıklığı ve ruhumuzda kalan, artık daha zor doldurulacak olan bir boşluk kalıyor bize. İşi çığırından çıkaranlara da örnek var kitapta: ! Zira zevkler, adeta okul bahçesindeki öğrenciler gibi kalbinin üstünde tepinmiş ve onu, o kadar çok ezmişlerdi ki artık orada hiçbir yeşillik yetişmiyordu.'
Emma ise okuyarak ihtiyaç duymaya başlıyor bazı duygulara. Flaubert'in edebi gerçekçiliğin akımını temsil etmesi gayet yerinde yani. Emma'nın okuduğu kitapları şöyle özetliyor:
'Bu kitaplar, aşklar, aşıklar, sevgililer, tenha köşede bayılan, haksızlığa uğramış kadınlarla; endişe yaratan karanlık ormanlar, kalp çarpıntıları, yeminler, gözyaşları ve hıçkırıklar, öpücükler, mehtapta yapılan sandal sefaları, küçük koyularda dinlenilen bülbüllerin yanı sıra aslanlar gibi mert; kuzular gibi uysal; hiç kimsenin olmadı kadar erdemli; her zaman şık, yakışıklı ve seller gibi gözyaşı akıtan beylerle doludur.'
Emma da arar böyle bir bey, ben de arıyorum tabii ki yalan olmasın, daha sonra hem ruhu hem de maddi durumu karmakarışık olur.
Bir de eczacı ile rahibin konuşmalarını atlamamak gerekir. Sonunda Flaubert dini ve ahlaki duygulara ters düşen bir roman yazmakla yargılanır. Beraat eder güçlü bir savunmayla.