müslüman iyimserliği – Tıbbiyeli Sözlük
Dünya yıkılsa kıyamet kopuyor deyip sevinecek kadar iyimser olma hali.
En az 1 yy. boyunca iktisadi idari siyasal coğrafi teknolojik bilimsel kültürel olarak dibin dibini yaşamalarına rağmen bir çocuk boksörün karşısındaki yetişkinin yalandan yere serilmesine karşı olan sevinçteki iyimserlikteler.
Her zaman nur tamamlanacak diye bekliyor zavallılar.
(bkz:nur yükleniyor)
(bkz:nur tamamlanıyor)
(bkz:fatal error)
(bkz:#79592)
Olmadığını düşündüğüm iyimserlik hatta günümüz müslümanlarının son derece karamsar, her şeyden elini eteğini çekmiş olduğunu gözlemliyorum ben.
öncelikle bu entryde müslümanlığın kendisinden ziyade müslümanlarda hakim olan bir anlayışı eleştirdiğimi belirteyim.
bazı müslüman ahalide özellikle de ülkelerindeki yaşayan insan kitleleri bir ulus olamayıp ümmet; esir, köle olmuş olanlarda şöyle patolojik bir iyimserlik türü vardır:
"yabancı işgali altında yaşasa dahi dini vecibeleri yerine getirerek yaşamak yeterlidir. hangi bayrak altında olduğunun veya kim tarafından yönetildiğinin önemi yok. önemli olan müslüman olmak"
bu görüşün kaynağı da müslümanların birçoğunun bu dünyada insanca yaşamak için değil, kitaplarda belirtilmiş sonsuz sürecek bir öteki dünya hayatı için yaşıyor olma düşüncesidir. ondan bu dünyada iyi yaşamak için yapılan her şey günahtır. bu anlayış osmanlı devrinde müslüman ahalinin ticaret, zanaat ve denizcilikle uğraşmasına ve bilimsel ve sosyoekonomik gelişmeye mani olmuş, istanbul'da azınlık dükkanları ezici çoğunluk olmuş, tüm ticaret azınlıklara kalmıştır. kurtuluş savaşı'nda tren hareket ettirebilecek bir tane müslüman veya türk makinist dahi bulunamaması gibi birtakım acı sonuçlara yol açmıştır.

tarihe bir bakalım. bu düşünce ulusal düşüncenin tam karşısında konumlanmış: ulus olmayı bir kenara koyan devletsiz, adem-i merkeziyetçi bir ümmet anlayışı imparatorluğun son yüzyılındaki toplumun depresif ruh halinin ürünüdür. batı avrupa'nın yüksek medeniyeti ve gelişmiş bilim ve teknolojisine karşı çıkamadığı için ümmetler halinde, onların sözde islamın koruyucusu olduğu tezi ile, kölesi olmayı tercih etmiştir. peki nasıl? bu anlayış araplarda nirvana yapmıştır. kudüs'e ingiliz ordusu girince araplar sevinç çığlıkları atmışlar ve dans etmişler, gayretle hizmet edecekleri efendi ingiltere'yi islam'ın koruyucusu ilan etmişlerdir (nasıl olacaksa). ikinci dünya savaşı'nda alman general rommel'in ordusu arap diyarlarına girince bu sefer onları sevinçle karşılayıp onları islamın koruyucusu ilan etmiştir. bu nedenle arap ve müslüman imajı hollywood filmlerinde hep "ucuz şeylere kolayca kanan, enayi, görmemiş" şeklindedir. (indiana jones filminde ortadoğu krallıklarından birinde naziler ülkenin sultanı ile anlaşmak için altınlar sunuyorlardı ama adam bunları kabul etmeyip komik bir biçimde standart bir arabayı bu anlaşma için yeterli görüyordu.)

türkiye'deki örneklere bakarsak kurtuluş savaşı'nda "ingiliz muhipleri cemiyeti" gibi oluşumlar hep islami bir ajandaya sahipti. bu tarz düşünceye sahip olanlara bizden başka örnekler "keşke yunan galip gelseydi" sözüne katılanlar veya "türklüğümden istifa ediyorum", arapça ne güzel bir dil diyen son şeyhülisam mustafa sabri efendi gibileridir.

1800'lü yılların sonlarında hristiyan ruhban sınıfı, balkanlarda yunan, bulgar, sırp ve ulah gibi azınlıkların birleşip millet olmasını sağlamış ve ulusal kimliği güçlendirerek bu halkları uluslaştırmış ve birer devlete sahip kılmıştır. hatta 1821 yunan isyanı papazların teşviki ve çalışmaları ile çıkmıştır. bunlar olurken -hepsi değil ama- bazı müslüman din adamları türklerin ulusal uyanışını destekleyecekleri yerde tersine "milliyetçilik günahtır, haramdır" minvalinde uyduruk söylemlerle köstek olmuşlardır. sonuç, 20. yüzyıl başlarında üzerinde müslüman ve türklerin yaşadığı geniş topraklar birer birer elden çıkmıştır. bu anlayış toplumda kabul görse idi bugün türk ulusu kalmayacak, anadolu'da "yunan ve itilaf işgali altında kolonileşmiş müslüman ümmeti" olacaktı.

türk ulusu'nun bu hastalıklı düşünce tarzına karşı son savunma refleksi 19. yüzyılda batılı tarzda eğitim görmüş kendine ve ulusuna güvenen türk devlet adamları, subayları, doktorları, bilim adamları olmuştu. sözlükte batılılaşmak başlığında ayrıntılı yazmıştım. bu değerli insanların ortak yönü sosyal konulara önem veren türk milliyetçilikleridir. batı medeniyetinin güçlendirdiği yüksek bir türk ulusal kimliği yaratmışlardır ve onlar sayesinde de son türk devrimi başarılmıştır. hepsi müslüman veya başka inançtan fark etmeksizin şu türk ulusu; ümmet, esir, köle olmasın, ulus olsun diyedir...

uzun ve sıkıcı bir entry oldu. ama bu konular hakkında düşünmek ders çıkartmak lazım.
Günahlardan bağışlanmayı ummak, güzelliklerinin ve iyiliklerinin en güzel karşılıkla karşılanacağını beklemektir.



Müslüman, dünyanın sorunlarına ve dertlerine aşkındır.

Zira bu dünya mü’minin zindanı, kafirin cennetidir.



Ancak bu demek değil ki müslüman, dünya’ya karşı ilgisiz ve gamsızdır. Yanağına tokat atana yüzünün diğer yanını çevirmeyi öğütleyen hristiyanlıktır, İslam değil.



“İslam’da Öğüt ve yalvarma ile putları kırın denmiyor; çünkü bu durumda vuruyor ve kendisinin kafasını kırıyorlar. Hz. Muhammed ise siyasal bir düzen kurmak ve toplumun dalaletini, sapkınlığını ve inhirafını ortadan kaldırmak istiyor. (... .

İslam, ebu sufyan’ı bitirip, onun düzenine son vermek, putperestlik ve hurafelerin yerine hakikati geçirmek istiyor.

Bu bir hakikattir ve bir asil ilkedir. Eğer Hz. Muhammed, sonraki çağ veya çağlarda bu işin yapılmamasını söyleseydi, o zamana kadar kendisi ve hakikati ortadan kalkmış olurdu.”



Alıntı: ( Kendisi Olamayan İnsan- Ali Şeriati))