ünlü sosyolog baudrillard'ın kurduğu "simülasyon kuramı" kavramı.
simulakrlar; gerçeğin yerini alan hipergerceklerdir. suni fakat gerçeğin bire bir kopyası, "-mış gibi" yapmadan gerçeğin kendisi olan neo gerçektir. imgenin gücüdür. gerçek olduğunu düşündüğünüz ancak aslında bir yansıma olan, yine de bunun farkına varamadiginiz görüntüye ait aynadır.
felsefe tarihinin belki en kadim sorgusu, "hakikat nedir?" sorusudur denilebilir. felsefi gerçeklik, "bilgi", "doğru" ya da "erdem" gibi farklı fakat birbirinin yerini alabilen kavramlarla birlikte, hayatin temel sorunlarından biri olarak antik cağdan beri düşünülegelmistir. evet, yaşadığımız dünya değişse de felsefenin o çıkmaz sokağı önümüzde durmakta ve hic alamadığı yanıtı aramaktadır. hakikat nedir?
yazarın bu kuramı paylaştığı "simulakrlar ve simülasyon" adlı kitabında gerçeğin yerini alan imgelerden söz edilir. imgenin gerçeğin gücünü artirabilecegini, ya da tam tersi azaltabilecegini, bazen de alakasız bir sonuca yönelterek tahmin edilemeyen bir etki oluşturduğunu söyler. bu açıdan felsefe bu kuramla birlikte çok daha derin bir hakikat sorgusuna yönelmiştir. hakikat nedir ve gerçekten hakikat midir?
yaşadığımız yüzyılda bu durumdan insanlığın fazlasıyla bizar olduğunu düşünüyorum. iç dünyamızdan kuresel olaylara kadar hakikat değil salt haklılığın ya da gücün peşinde olma arzusu, gerçeği değersiz kılan bir anlayış olarak karşımizda dikiliyor. istediğimiz doğruyu bulmak değil, ideolojiyi tahakküm altına almak. emek isteyen bilgiyi değil emrimize amade imgeyi kabullenmek, şedid savunmak.
"münakaşada zafer mağlup olanındır. yenilmek zenginleşmektir. bilmediğinizi öğreneceksiniz ve ego denen köpek havlamayacak. münakaşa hakikati birlikte aramaktır. adeta bir ormandasınız ve mesela bir kaynak arıyorsunuz.
önce arkadaşınız bulup sesleniyor size: evreka! ne sevinilecek şey? yalnız bir temele dayanmalı münakaşa. herkesin bildiklerini bileceksiniz. sonra yeniyi arayacaksınız. hakikat binbir cepheli, binbir görüştü.
karşınızdaki göremediğinizi gösterecek size. sizden farklı düşündüğü ölçüde yaratıcı ve öğreticidir. kızıl şal görmüş ispanyol boğası gibi, her düşünceye her düşünene saldırmak. bu canım memleket, bu yüzden bir cüzzamlılar ülkesidir." der cemil meriç.
meselenin hulasasi budur. sorgulamadan, araştırmadan ve belki de en önemlisi başka görüşlere saygı duymadan imgesiz gerçeğe, hakikate ulaşmak mümkün müdür?
simulakrlar; gerçeğin yerini alan hipergerceklerdir. suni fakat gerçeğin bire bir kopyası, "-mış gibi" yapmadan gerçeğin kendisi olan neo gerçektir. imgenin gücüdür. gerçek olduğunu düşündüğünüz ancak aslında bir yansıma olan, yine de bunun farkına varamadiginiz görüntüye ait aynadır.
felsefe tarihinin belki en kadim sorgusu, "hakikat nedir?" sorusudur denilebilir. felsefi gerçeklik, "bilgi", "doğru" ya da "erdem" gibi farklı fakat birbirinin yerini alabilen kavramlarla birlikte, hayatin temel sorunlarından biri olarak antik cağdan beri düşünülegelmistir. evet, yaşadığımız dünya değişse de felsefenin o çıkmaz sokağı önümüzde durmakta ve hic alamadığı yanıtı aramaktadır. hakikat nedir?
yazarın bu kuramı paylaştığı "simulakrlar ve simülasyon" adlı kitabında gerçeğin yerini alan imgelerden söz edilir. imgenin gerçeğin gücünü artirabilecegini, ya da tam tersi azaltabilecegini, bazen de alakasız bir sonuca yönelterek tahmin edilemeyen bir etki oluşturduğunu söyler. bu açıdan felsefe bu kuramla birlikte çok daha derin bir hakikat sorgusuna yönelmiştir. hakikat nedir ve gerçekten hakikat midir?
yaşadığımız yüzyılda bu durumdan insanlığın fazlasıyla bizar olduğunu düşünüyorum. iç dünyamızdan kuresel olaylara kadar hakikat değil salt haklılığın ya da gücün peşinde olma arzusu, gerçeği değersiz kılan bir anlayış olarak karşımizda dikiliyor. istediğimiz doğruyu bulmak değil, ideolojiyi tahakküm altına almak. emek isteyen bilgiyi değil emrimize amade imgeyi kabullenmek, şedid savunmak.
"münakaşada zafer mağlup olanındır. yenilmek zenginleşmektir. bilmediğinizi öğreneceksiniz ve ego denen köpek havlamayacak. münakaşa hakikati birlikte aramaktır. adeta bir ormandasınız ve mesela bir kaynak arıyorsunuz.
önce arkadaşınız bulup sesleniyor size: evreka! ne sevinilecek şey? yalnız bir temele dayanmalı münakaşa. herkesin bildiklerini bileceksiniz. sonra yeniyi arayacaksınız. hakikat binbir cepheli, binbir görüştü.
karşınızdaki göremediğinizi gösterecek size. sizden farklı düşündüğü ölçüde yaratıcı ve öğreticidir. kızıl şal görmüş ispanyol boğası gibi, her düşünceye her düşünene saldırmak. bu canım memleket, bu yüzden bir cüzzamlılar ülkesidir." der cemil meriç.
meselenin hulasasi budur. sorgulamadan, araştırmadan ve belki de en önemlisi başka görüşlere saygı duymadan imgesiz gerçeğe, hakikate ulaşmak mümkün müdür?