ve sonsuza dek sustular – Tıbbiyeli Sözlük
çocukluğu, ergenliği, genç kızlığı beraber yaşayan, beraber büyümüş bir 4lü varmış.



ortaokulda annelerin kimliğini kaçırıp birbirlerine simkart çıkarınca, saçlarının görünmeyen yerlerine mavi-yeşil-pembe boya attırınca, servisten inerken okul eteği çantaya toplanınca, veli toplantısını babalara söylememek kararlaştırılınca; biri o cümleyi söyler, gülerlermiş...



''ve sonsuza dek sustular...''



oğlanlarla flörtleşmeler başladığında, biriyle el ele tutuşmanın en büyük sır olduğu zamanlarda, ''idare edin beni sizinleyim dedim annemlere'' dendiğinde, ilk öpüşmeler ortaya döküldüğünde, sevgili oldukları vasat tipleri hatırladıklarında yine biri bir anlaşma gibi o cümleyi söyler, gülerlermiş...



''ve sonsuza dek sustular...''



zaman bu geçer... o büyük ilk aşkları ayrılıksız, ayrılığı acısız yaşamak/anlatmak/hatırlamak ne mümkün. her halükarda toplanır 4lü. birinin huyu ilk ayrılığını anında detayına kadar anlatır, biri anlatmaya başladığında 4lü beraber ağlamaya başlar, birine hayatta anlattırılmaz, birinin ayrıldığındansa kimsenin haberi olmaz çoğu zaman...

ama o ayrılık anını hepiniz bilirsiniz, hatta gelişini gümbür gümbür veya korkusunu inceden inceden...

''bir zaman sonra bir araya geliriz yeniden belki'' düşüncesi yerini ''galiba artık bitti. bir daha konuşamayacağım bile onunla...'' kabullenişine bırakır. bu sızıyı da bilirsiniz değil mi, hala sızlıyordur eminim. işte böyle böyle, o cümle artık kızların arasında bir aşkın bitişini ve hissedilen acının en üst seviyede olduğunu ifade eden bir şeye döner.

bakışlarını yerden kaldırmaya, gırtlağındaki acıyı yok saymaya, ağlamamaya çalışan o cümleyi söyler, yutkunurlarmış...



''böyle işte, gitmek istedi hayatımdan. ne diyorduk biz? ve sonsuza dek sustular...'' ve zoraki bir tebessüm.



zaman geçer, geçtiğimiz yaza gelir... 4lü üniversiteye 4 ayrı şehre düşmüş, kimisi mezun bile olmuştur. herkesin kendi yetişkinimsi problemleri filizlenir. klasik kopuşlar işte. yine de -kim olduğunu bilirsiniz siz- az olan buluşmaların öz olduğuna inanır, çünkü gerçekten görüştüklerinde kaldıkları yerden devam ediyor gibidirler.



bir yaz gecesi arar biri diğerini.

-ya bütleri verdiysen yarın yürüyüşe çıkalım

-olur bebeyim kaç gündür kimseyi gördüğüm yok zaten büte çalışmaktan

...

konuşulur sözleşilir. başına gelecekleri bilmeyen facebook'a girer ve ne görsün 2-3 saat önce 4lüden birinin nişanı olmuştur... hızlıca fotoğraflara göz gezdirir. ''ailece kutladığımız küçük nişan törenimize...'' vs vs teşekkürler teşekkürler.. derken 4lünün 1 eksikle bütün fotoğraflarda olduğunu görür. ''ailece'' yazısı tekrar gözüne çarparken kulağında daha o gün olmuş nişandan bahsetmeyen arkadaşın ''kaç gündür görmüyorum ben de kimseyi'' cümlesi çınlar...



ve tekrar eline telefonu alır biri, konuşamayacaktır bu sefer mesaj atar.

-ya ben yarın gelemiyorum başka zaman ararım seni olur mu?

-olur bir şey olmadı dimi?

-yok.

-???



bu da ilk büyük arkadaşlığın ayrılığıdır. öncekilerden daha acısız değildir. 15 yılın, çocukluğun, gençliğin harcanışıdır. işte bu kadardır. hiç kimse ''ve sonsuza dek sustular...'' demez ama sonsuza dek susarlar...