fahrenheit 451 – Tıbbiyeli Sözlük
Size bir soru: Kitap kağıdı kaç derecede tutuşup yanar?



Cevabı celcius cinsinden de verebilirsiniz tabii,onları dönüştürmeyi lise kimyasıyla beraber geride bıraktım ben.



İnsanlar zehirlenebilir, belki de aslımızı yaşamadığımızdan, hayatımızı 'düşünerek' biçimlendiremediğimizden dolayı bu hale geliyoruz. Belki de sadece belli başlı insanlar zehirlenebilir, tıpkı onlarca başa düşen elmadan sadece Newton'un başının aydınlanabildiği gibi. Bir itfaiyecinin, Guy Montag'ın başına gelen de bu oluyor. İri siyah ve parlak gözleri olan, etrafını ve en çok da insanları izlemeyi seven, yağmurun tadına bakan ve maalesef okulda tam bir 'asosyal' olan biriyle tanışıyor:Clarisse McClellan. Çocukları daha iyi eğebilmek için anaokulu yaşını gitgide düşürüyor devlet ama bazen çürük elmalar çıkabiliyor tabii.



Yüzbaşı Beatty'nin açıklamalarını ve Montag'ın karısıyla olan ilişkisini de sevdim ama orası şu korkunç spoiler kısmına giriyor.



Birkaç alıntı:



• " Eski yaprakları kokladın mı? Tarçın gibi kokmuyorlar mı? Al. Kokla."

"Aaa, sahiden tarçın gibi kokuyorlar bir bakıma."

Kız berrak, koyu gözleriyle ona baktı. "Hep afallamış gibi görünüyorsun."

"Vaktim olmadı, o kadar..."



• "Rahat bırakılmamıza gerek yok. Aslında arada sırada rahatsız edilmemiz gerek. En son ne zaman gerçekten rahatsız oldun? Önemli bir konuda, gerçek bir konuda?"



•" Gerçek şu ki fotoğrafçılık gelişene kadar birbirimizle pek iyi geçinmiyorduk."



•" Hepimiz birbirimize benzemeliyiz. Anayasa'nın dediği gibi, herkes hür ve eşit doğmaz ama herkes eşit hale getirilir. Her insan diğer insanın suretidir; o zaman herkes mutlu olur çünkü sinmelerine yol açacak, kendilerini kıyaslayacak dağlar yoktur. Yani! Yandaki evde bulunan bir kitap, dolu bir tabancadır. Yak onu. Silahını mermisini al. Adamın zihnine zorla gir. Okumuş adamın hedefinin kim olacağını kim bilebilir?"



•" İnsanlara en popüler şarkıların sözlerini, eyalet başkentlerinin isimlerini veya Iowa'da geçen sene ne kadar mısır yetiştirildiğini hatırlayarak kazanacakları yarışmalar vereceksin. Onları yanmaz verilerle dolduracaksın, 'gerçekleri' boğazlarına tıkıştıracaksın, öyle ki kendilerini tıka basa doymuş ama onca veri sayesinde kesinlikle 'zeki' hissedecekler. O zaman düşündükleri hissine kapılırlar... hareket etmedikleri halde hareket ediyormuş gibi hissederler. Ve mutlu olurlar, çünkü o türden gerçekler değişmez. Onları bir şeyleri yorumlamaları için felsefe ya da kaygan zeminli şeyler vermeyeceksin. O yol melankoliye çıkar."



Kitap 1900lü yıllardan geleceğe atılmış bir bakış. Ray Bradbury televizyonların ve diğer teknolojik aletlerin böyle giderse kitap okumanın yerini alacağını düşünerek yazmış. Bir bilimkurgu kitabı. Ve alıntıladığım son yer, kesinlikle bizi anlatıyor. İlerigörüşlülük böyle bir şey. Hepimiz zekiyiz, yey!